Film

Yönetmenlerin Aktörler Üzerinde Kullandığı Acımasız Yöntemler

Film izlerken oyuncunun ağladığı bir sahnede -bir de gerçekten kederle ağlıyorsa- kendi kendimize, “Acaba nasıl bu kadar duygu yüklü bir şekilde ağlayabiliyor?” diye sormuşuzdur. Bu performans, aktörün başarısı mıdır, yoksa yönetmenin, aktörü ağlatmak için kullandığı gizli bir yöntem midir? Yönetmenler aktörü ağlatmak için ona bağırıp çağırmak veya aktörü tehdit etmek gibi bazı acımasız yöntemleri tercih ederler. Bu yazımızda bazı filmlerde gördüğümüz, aktörlerin ağladığı sahnelerin nasıl çekildiğine ve aktörlerin nelere maruz kaldığına değineceğiz.

Tippi Hedren – The Birds (Kuşlar)

1963 yılında çıkan the Birds adlı film, Alfred Hitchcock’un ünlü yapımlarından biridir. Hitchcock, filmin baş rol oyuncusu Tippi Hedren’a takıntılıydı ve oyuncunun sınırlarını zorlamasına sebep olmuştu. Oyuncuyu ağlatmak ve isterideymişçesine rol yapmasını sağlamak için Tippi Hedren’in üzerine canlı kuzgun, karga ve güvercin fırlattırmıştı. Zavallı aktris bu anısını biyografisinde “çirkin ve acımasız” olarak anlatıyor. Bir keresinde aktör Cary Grant, Tippi’ye, “Sen şimdiye kadar gördüğüm en cesur kadınsın,” demişti. Kuşlar tipiyi gagalamış, çizmiş ve üstünü başını mahvetmişti. Film ekibi ise bu durumdan oldukça korku duyuyordu. Fakat kimse Hitchcock’a hayır diyemiyordu. Hatta Hitchcock daha da ileri gidiyor, kuşları Tippi’ye bağlıyordu. Bu yüzden aktrisin filmde yaşadığı korku ve döktüğü göz yaşları gerçek. Bunun dışında Tippi Hedren, Hitchcock’u ona cinsel saldırıda bulunmasıyla suçlamıştı.

Shelly Duvall – The Shining (Cinnet)

13 ay süren the Shining çekimi sırasında yönetmen Stanley Kubrick’in, aktris Shelley Duvall’a oldukça sert davrandığı yaygın bilinen bir gerçektir. Kubrick bir sahnede Duvall’ı, oyuncu Jack Nicholson’ın kafasına beysbol sopasıyla 127 kez vurmaya zorlamış. Bu, sinema tarihinde diyaloglu bir sahnenin tekrar tekrar en çok çekilmesiyle rekora imza atmıştır.

Duvall’ın korku ve isteriye kapılmasını sağlamak için Kubrick ona, herkesin içinde oldukça sert ve nefretle davranıyordu. Asla durmuyor, aktrisi deliliğin eşiğine itmeye devam ediyordu. Nicholson bile bu acımasız durum karşısında dehşete düşmüştü. Aktris Shelly Duvall, Rolling Stone adlı dergiye verdiği röportajda şöyle diyor: “Jack Nicholson’ın karakterinin sürekli öfkeli ve delirmiş olması gerekiyordu. Kendi karakterimin ise günde 12 saat, gün boyu, son dokuz ayın tamamı, haftanın beş ya da altı günü ağlaması gerekiyordu… Bunca emeğin ardından, neredeyse hiç kimse performansımı eleştirmiyordu bile, hatta bundan bahsetmiyorlardı. Eleştiri ve değerlendirmeler hep Kubrick hakkındaydı; sanki ben orda değilmişim gibi.”

Kim Novak – The Picnic (Piknik)

Aktris Kim Novak, Picnic filminin setinde fiziksel taciz gördüğünü söyledi. Aktristen zorla bir tepki almak için yönetmek Joshua Logan, Kim’in kollarını sıkar ve onu ağlatırmış. Logan bunun, Kim’in ısrarla istediği bir şey olduğunu, bu sayede en iyi performansını vereceğini iddia etmişti; aktris ise bundan zarar gördüğünü söyledi.

Heather Donahue – The Blair Witch Project (Blair Cadısı Projesi)

The Blair Witch Project, buluntu film (found footage) türünün öncüsüdür. 1999’da vizyona girdiği ilk zamanlarda film, herkesi oldukça korkutmuştu. Ürpertici amatör film, aktörler tarafından sekiz günlük bir sürede çekilmişti ve oldukça korkutucuydu. Yönlerini bulmak için etraftaki şifreli mesajlar ormanda bırakılan üç aktör, tüm filmi kendileri çekmişti. Oyunculara herhangi bir senaryo verilmemişti;
Sadece 35 sayfalık bir taslak ile filmin konusunu dair yüzeysel bir bilgiye sahiptiler.

Aktörler kaybolmuş ve fazlasıyla korkmuşlardı. Yiyecekleri sınırlıydı ve bir gece hepsi ellerinden alındı: film ekibi aldı. Yorgun, üşümüş, aç ve kenara itilmiş bir halde kendilerini filme aldılar. Filmde gördüğümüz ister ve ağlama sahnelerini bu şekilde çekmişlerdi.

Georgie Henley – The Chronicles of Narnia: the Lion, the Witch and the Wardrobe (Narnia Günlükleri: Aslan, Cadı ve Dolap)

Narnia Günlükleri’nin ekibine alındıkları andan itibaren 10 yaşındaki aktris George Henley ile aktör James McAvoy, sürekli birlikte zaman geçiriyorlardı. Fakat sonra senaryo gereği aniden ayrıldılar. Bu durum, filmde Bay Tumnus’un heykel gibi taşlaştığı bir sahnede Lucy’nin onu görünce üzülüp ağlamasına sebep olur. Aslan’ın Tumnus’u dirilttiği bir başka sahnede ise Lucy’nin mutlu olduğu görülür. Bu iki sahnedeki duygular gerçektir.

Jackie Cooper – Skippy

1931’de Skippy filminin çekimleri sırasında yönetmen Douglas Taurog, istediği zaman Jackie Cooper ağlamazsa onu küçük aktörün köpeğini vurmakla tehdit etmişti. O zamanlar henüz 9 yaşında olan Jackie buna razı olmuştu. Fakat hiçbir zaman bu sarsıcı ve acımasız anı unutamamış. Douglas Taurog’un, Jackie’nin dayısı olduğunu söylemeden geçmeyelim.

Henry Thomas ve Drew Barrymore- E.T.

Sekiz yaşındaki Henry, seçmelerde başarılı olmuş ve gerçekmişçesine ağlamıştı. Altı yaşındaki Barrymore da Gertie karakteri gibi ilgi uyandırıyordu. Yönetmen Steven Spielberg, bunu nasıl doğru kullanacağını biliyordu. Bu sayede küçük oyunculardan daha fazlasını alabilirdi. Böylece çocukların, kukla E.T. ile geçirdikleri zamanı kısıtladı; E.T.’ye doğal bir gizem vermiş oldu. Çocuklar E.T.’ye bayılıyorlardı. Spielberg filmi kronolojik bir şekilde çekti. Böylece E.T.’ye veda etme zamanı geldiğinde filmin yapım süreci de bitmişti. Bu sonuç, oldukça duygusal bir karmaşaya sebep oldu.

Henry Thomas (Solda) – Drew Barrymore (Sağda)

Bizi Takip Edin!

instagram.com/valinoorcom

twitter.com/valinoorcom

facebook.com/valinoorcom